Son Dakika Haberler

Necmi Uyanık

Necmi Uyanık

​Balkanlardaki Son Efendi: Osmanlı -2-

30 Monday 2013

“Baki Bin Sidalı Mustafa, Kırımdır Bir Yarım Ada, Kasabasıdır Yalta, 1902’de 12 Mayıs’ta doğdu Kızıl Taşta, dağ demedi çöl demedi girdi kaya taşına, ecnebi yerlerde Macur olmak geldi onun başına”

Balkan ülkelerinden Romanya ile ilgili bir önceki yazımızı, “halk boyutunda bu önyargılar çoktan kırılmaya başlanmış durumda” cümlesiyle bitirmiştik. Toplumda ön yargıların oluşumu, tarihi süreçte yaşananlarla doğrudan bağlantılıdır. İnsanın dışında, zamana ruh veren ya da anlamlı kılan diğer unsur ise mekandır.  Romanya coğrafyasında Osmanlı sonrası, halka yön veren siyasi otoritelerin belirleyiciliği, özellikle geçmişten gelen Rusya’nın Akdeniz’e inme politikaları çerçevesindeki sömürgecilik yaklaşımları, Osmanlı-Türkiye karşıtı propaganda ve faaliyetleri; 1970’lerde başlamakla beraber, 1990’lı yıllarla birlikte farklı bir eksene Batı’ya doğru kaymaya başlamıştır. Farklı bir açıdan ifade edecek olursak, 1789 Fransız İhtilali’nin etkin unsurları milliyetçilik, özgürlük, eşitlik-adalet ve self-determinasyon gibi kavramlar, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı  sürecinde bölgede etkin olarak görülürken, Pancermenizmle Panslavizmin çarpışması; yöre halkına, millîleşme ve anayasal haklar getirmekle beraber,  büyük sarsıntılarla dolu bir yaşam sunmuştur. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, XX. yüzyıl Balkan tarihinde belirleyeciliğini sürdürmüş, Bloklar arası, Nato ve Varşova arasındaki çatışmada Romanya, 1955’de kurulan Varşova Paktının üyesi olarak belli bir dönem Rusya’nın tesirinde kalmıştır. Çavuşesku’nun, 1965’te yönetime geldiği zaman Romanya İşçi Partisini, Romanya Komünist Partisine çevirmesi, Halk Cumhuriyetini, Romanya Sosyalist Cumhuriyetine çevirmesi bu açıdan anlamlıdır.

1966 Romen nüfus artışına destek, kürtajın yasaklanması, çok boyutlu sosyalist programlar, Kuzey Kore bağlantılı milli Çin kültür devriminden etkilenmişlik, bir anlamda Maocu yaklaşımlar ekseninde, kültür ideolojisinin etkin bir aygıt olarak kullanılması, Çavuşesku’nun “bağımsız baskıcı” politikaları açısından önemlidir. Sovyetlerin Stanilist politikalarından ayrı bir politika izleyen Çavuşesku, Varşova Paktında ilk çatlağı oluşturmuş, 1970’li yıllarda Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile ticari ilişkiler içerisinde Batı’yla temaslara başlarken, bağımsız sosyalist millîlik politikaları ekseninde tarım ve endüstrileşmede reform yapmaya çalışmış, dış borçlarını ödeme başarısı gösterirken, 1980’lerde kıtlığın yaşanma sürecinde, 1989 25 Aralığında eşi ile birlikte, baskıya uğradığına inanan Romen halkının, özellikle üniversite gençlerinin girişimiyle, “soykırım, haksız zenginleşme” gibi nedenlerle, askerlerce kurşuna dizilerek hayatını kaybetmiştir. İnternette yargılanma ve öldürülme anlarını izleyebileceğiniz tarihi bir video kesiti bulunmaktadır. Eşi Elena’nın, “öldürecekseniz bizi birlikte öldürün” şeklindeki cümleleri ve askerlerle itişmeleri sahnesinde korku dolu anlar çok manidar.  Bu tarihi süreçte, siyasi otoritedeki hakimiyet anlayışı, elbette bağımsızlık öncesi Osmanlı karşıtlığı bağlamında, yöredeki Müslümanlara sıkıntılı yıllar yaşatmıştır.  Dobruca yöresini ziyaretimizde dile getirilen, 1990 öncesi dönemde Türk-Müslüman Romanya vatandaşlarının isimlerindeki değişiklik politikası, bu konunun önemini açıkça ortaya koyar. İster istemez Romenlerde de, Osmanlı karşıtı önyargıların oluşması eğitim-öğretim alanında kitaplara yansımıştır.

2013 sonbaharına girdiğimiz bu ayda, Romanya’daki AB eksenli özgürlükçü politikalar, halkın bir kısmında ekonomik anlamda bazı tereddütler yaratmış olmakla birlikte, halklar arasındaki dostluğu, birlik ve beraberlik anlayışını eskiye göre iyi bir noktaya taşımışa benziyor. Ancak, Köstence bölgesinde, tarihi süreçte Rusya merkezli oluşturulan problemlerden bir tanesi, Tatar ve Türk ayrımının devam ediyor olmasıdır. Burada yaşayan Türk gençlerinden birisi, ismini vermiyorum, “hocam, bir Tatar kızı seviyorum, ama ailesi vermiyor” serzenişinde bulununca, niye diye sordum ve aldığım cevapla şakınlık yaşadım: “Türk olduğum için!” dedi. Bu sohbetimizi, Köstence civarında belirli saatler arasında yayın yapan Radyo-T’deki yöreye ait güzel Türkçe bir türkü eşliğinde yapıyorduk. 2010’da yayın hayatına başlayan Radyo-T ise, Romanya Türk Demokrat Birliği, Romanya Müslüman Türk-Tatar Türkleri Türk Demokrat Birliği ve Romanya Müftülüğü işbirliği ile Türkiye Türkçesi, Kırım-Tatarca ve Romence yayın yapıyor. İnternet üzerinden de dinlenebilen Radyo, normalde sadece Köstence bölgesinde canlı olarak dinlenebiliyor. Dolayısıyla radyo yayınının kuruluşunda bir araya gelen Türk-Tatar(!) işbirliği, yaşanan tarihi süreçten dolayı maalesef sosyal-medeni alanlarda çözülmesi gereken bir problem olarak karşımıza çıkıyor.

13 Eylül 2013 Cuma günü, 1610 yapım tarihi olan Babadağ Gazi Ali Paşa Camisine Cuma namazına yetişebilmek için baya çaba harcadık. Ayçiçeği tarlaları, üzüm bağları, Mısır tarlalarıyla kucaklaştığımız Babadağ-Tulca yöresinde bazen kendimi Anadolu’da zannetim. Ancak, yağan yağmurların yollarda taşkınlık oluşturması nedeniyle, farklı bir yoldan Köstence’den Babadağ’a geldiğimiz için farz namazına yetiştik derken, heyecanla camiden içeriye girdiğimizde cami imamı Evren Bey ve iki cemaatin Cuma namazını kılacak sayıya ulaşamayıp, vakit namazının duasını ederken görünce, bu tablo beni çok duygulandırdı. Bu üzüntüyle, Gazi Ali Paşa’nın türbesini ve 13. yüzyıl Horasan erlerinden Saru Saltuk Baba’nın türbesini ziyaret ettik. Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve Mevlana felsefesinin Türk-İslam tarihi açısından bu coğrafyada hissetmek bambaşka idi. Gazi Ali Paşa Camine bizim gibi Köstence’den ziyarete gelen Köstenceli Müslüman Türk bayan kardeşlerimizle Cami ve türbede sohbet etme imkanı bulduk. Aşağıda resimlerini gördüğünüz bu minik çiçeklerimiz ve anneleriyle, Diyanet İşleri Başkanlığımızın, (Camiyi restore ettirmenin yanı sıra) bastırıp Camiye koyduğu dua kitaplarını ellerine almış vaziyetleriyle, Osmanlı’dan gelen Türkiye sevdasıyla kısa sürede konuşarak hasret giderdik. Bu kardeşlerimiz de Kosova’da olduğu gibi Türkiye sevdasıyla birlikte Türkiye’den çok şey bekliyorlar. Tuna Nehri’ndeki gezintimiz ise daha çok Tuna ile dertleşerek geçti….
 

Babadağ Gazi Ali Paşa Cami


Bükreş ise, Kazıklı Voyvoda (Vlad Tepeş), Eflak, 1462 Fatih ile anılan ve Türk tarihi açısından ayrı önemi olan bir şehirdi. Karşımıza çıkan ve I. Dünya Savaşında, Romanya Cephesi’nde şehit düşen isimleri bilinen 400 ve isimsiz 550 Müslüman-Türk şehitliğimizle çok duygulandık. Lozan Antlaşması gereğince, 1932-35 yılları arasında yapılan ve üstlerinde al bayrağımızın dalgalandığı şehitlerimizle birlikte, şehitliğin kurulmasına önemli rol oynayan Büyükelçi Hamdullah Suphi Tanrıöver için de en azından bir Fatiha okuduk. Şehitliğimizle aynı bahçe içinde bulunan Müslüman mezarlığı ise, Türk-Tatar, Arnavut, Romen herkesin etnik ön yargısını kırdığı birliğin toprakta sağlandığı(!) anlamlı güzel bir mekandı. Burada bir  mezar taşındaki şu yazı, Müslümanların, Rusların baskısıyla maruz kaldıkları GÖÇ olgusunu, çok açık şekilde âdeta taşta kalıcı kitabe haline çevirmişti: “Baki Bin Sidalı Mustafa, Kırımdır Bir Yarım Ada, Kasabasıdır Yalta, 1902’de 12 Mayıs’ta doğdu Kızıl Taşta, dağ demedi çöl demedi girdi kaya taşına, ecnebi yerlerde Macur olmak geldi onun başına, 1979 13 Ocak destan olup yazıldı baştaşına, bu destanı yazan bu yerde yatan merhum Sidalı Mustafa”. Kitabeyi yazdıran ise kızı Dilara idi.   Bükreşte, Osmanlı’dan kalan ve bugün güzel bir restoran olarak kullanılan ihtişamlı bir hanın yanısıra, Atatürk’ün büstüyle birlikte adının verildiği meydan, Türkiye-Romanya ilişkileri açısından daha anlamlı hâle geliyor. Avrupa Birliğine girmiş Romanya’nın Bükreş’indeki ana caddelerinde trafikte at arabalarını görmek de baya ilginç bir tabloydu. Romenler, kilisenin yanından geçerken saygılı bir şekilde haç işareti yaparak geçiyorlardı. Dacia Logan marka otomobiller, Bükreş’te oldukça fazla…Çavuşesku’nun kurşuna dizildiği Piata Üniversitesi Meydanı’ndaki, patatesi delen sivri yüksek anıt ise dikkat çekiciydi. Şu an parlamento binası olarak kullanılan Çavuşesku’nun yapımını başlattığı dev bina, sanırım Avrupa’nın en büyük Parlamento binası. Hâlâ iç kısımlarında çalışmanın sürdüğü bina, yedi kat yerin altına inmiş ve bizim göremediğimiz bir tünel-gizli geçitle Bükreş’in dışına çıkıyor. Ancak, Çavuşesku’nun ömrü bu binayı görmeye yetmemiştir.
 

  

       Bükreş Türk Şehitliği

Bükreş’te bize mihmandarlık eden Şenol kardeşimiz ise, Türkiye’de ilahiyat eğitimi almış Tatar bir kardeşimizdi. Türkiye adına, burada hizmet veren sivil bir toplum örgütüne ait eğitim kurumunda öğretmenlik yapıyor. Ve sanki Köstence’deki Türk-Tatar ayrımı hastalığının tam tersi bir tavırla Türkiye’den, Maraş’tan evlenmiş Köstenceli Müslüman bir kardeşimizdi. Osmanlı misafirperverliğinin en iyi örneklerinden birisiydi bizim için ya da bilinçli bir Müslüman olmanın karakteriydi Şenol.  Benzer misaverperlik tablolarını Kosova’da da görmüştük.

Buraya kadar olan yazımızın sonucu olarak: sanki Balkanlarda yaşayan bir Osmanlı ruhu var. Romanya’da Dobruca-Köstence bölgesindeki camiler, Türk köy isimleri arasında Müslüman olmanın ayrı bir anlamı var. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin birer vatandaşı olarak, herşeyi devletten beklemeden hepimiz fert olarak, toplum olarak, kurum olarak buralara gitmeli kültür, eğitim, ticaret gibi faaliyetlerimizle birlikte, Karadeniz’in birleştirdiği Türk-Romen ilişkilerini daha iyi noktalara taşımalıyız. İstanbul’dan yaklaşık 8-10 saatlik otobüs seferi ile düşük bir ücrete Köstence’ye gidebilirsiniz. Ya da 55 dakikalık Karadeniz üzerinden uçak yolculuğu. Görmek, görerek inanmak ya da inanarak bişeyler yapmak için Balkanlar, Türkiye’yi bekliyor! 13-15. yüzyıllarda buralara giden erenlere selam olsun!

“Hararet nardadır, sacda değildir,
Keramet hırkada, taçda değildir.
Her ne arar isen kendinde ara,
Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir.”

Saygı ve sevgilerimle!

 

.

Yorumlar

Önemli Not: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir. Yazılan yorumlardan konhaber.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
X
Yorum Yazma Sözleşmesi
“Sayfamızın takipçileri suç teşkil edecek, yasal olarak takip gerektirecek,hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, müstehcen, toplumca genel olarak kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir yorumu bu web sitesinin hiçbir sayfasında paylaşamazlar. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderen takipçiye aittir. KONHABER yapılan yorumlar arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Konhaber başta yukarıda sayılan hususlar olmaz üzere kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen yorum yapan takipçilerine ait ip bilgilerini ve yapmış olduğu yorumları paylaşabileceğini beyan eder ”
Türkçe العربية English