Son Dakika Haberler

Necmi Uyanık

Necmi Uyanık

​Tarih Gelecektir, Ama Nasıl!

20 Thursday 2013

Genel olarak,  "Modernleşme" olgusunun dört boyutu vardır: Farklılaşma, akılcılaşma, bireycileşme, evcilleşme...İster  tersten postmodern yapıdan hareket edin, ister dünyanın değişik yerlerindeki farklı anlayışlardan (bugün ABD'de yüzlerce dini yapı vardır) hareket edin, Türk devlet ve toplumunun geleceğine ait her türlü sorumluluğu günümüzün yaşayanlarına aittir.

Sosyolojik olarak, toplumun tarihî değişim süreçlerinde yaşadığı belirsizlikler, çıkılmaz sokaklara girildiği anlarda, daha çok din(!) alanına başvurularak yeni anlayışları/arayışları ortaya çıkarmaktadır. Günümüzde Amerika’da, üç binden fazla birbirinden farklı grup, dini ya da hareketi bünyesinde toplayan plüralist yapı, Ünver Günay’ın (Din Sosyolojisi) deyimiyle, liberalizmin kalesi ABD’yi dinlerin “süpermarketi hâline” getirmiştir.

Çağdaşlaşma sürecinde, “niçin din sosyolojisi? diyecek olursak, bu soru sanırım, günümüz Türkiye’sinin problemlerinin çözümünde din ve siyaset alanının, laiklik yamacındaki karmaşık görüntüsünde büyük anlam kazanmaktadır. İslam dininde siyasetin (adı konmamış olsa da halkın mutluluğuna hizmet eden bir yönetim) olması, Batı modelli yaklaşımlarda teoride dinle siyaset ayrışması, bu gerginlik alanının önemli virajlarını oluşturmaktadır. Aslında Avrupa tarihindeki uygulamaya bakarsanız, dini ve dünyevi güçlerin mücadelesi dikkat çekicidir. Allah adına, dünyevi güçleri meşrulaştırarak, bu durumdan çıkar sağlayan dini OTORİTENİN/Papalık, işi -aklın ve bilimin durduğu- Orta Çağ Avrupa’sında dünyevi imparatorluk makamına götürmeye çalıştığı noktada işler değişecektir. Reformasyon hareketleriyle birlikte Avrupa’da durağanlığa yol açan Skolastik zihniyet sorgulanırken, Aydınlanma’nın akıl ve özgürlük düşüncesi, Sanayi Devrimi motoruyla Kapitalizme-Liberalizme, ihtilaller çağıyla birlikte, ulus devletleri modeli içinde yeni alanlar açacaktır. Elbette yeni alanların açılması demek, eski alanların, imparatorlukların dağılması anlamını ifade ediyordu.

İşte bu eski alanlardan biri olan Osmanlı Devleti, yerini millî Türkiye Cumhuriyetine bırakırken, geri kalmışlıktan kurtulmayı, savaşlar ortamında ağır bedeller ödeyerek gerçekleştirmeye çalışmıştır.  Karşımızdaki Avrupa, kendisini geri bırakmış uygulamadaki dini kurumlarıyla hesaplaşmış, ihtilal ve devrimlerle büyüyen sömürgeciliğin kollarını, her tarafa açmış bir Avrupa’ydı. Dolayısıyla bu hareketli yapıda, hukuk ya da demokrasi, kurumsal açıdan büyük önem kazanmıştır. Bir de liberalist dünyaya meydan okuyan sosyalist hareket, Avrupa’da doğmakla birlikte Doğu adına yeni mücadele alanları açacaktır.

Bütün bu değerlendirmelerle birlikte, çok farlı etnik, kültürel ve dini yapıyı bir arada tutan Osmanlı, özellikle Avrupa’dan gelen eşitlikçi-anayasal, milliyetçi, hürriyetçi siyasi yaklaşım rüzgârlarının kendisini etkileyeceğini anladığı andan itibaren,  her ne kadar adını Meşrutiyet olarak koysa da, II. Abdülhamit’in şahsında, otoriter kimliğiyle, bir anlamda geleneksel yapısında varlığını sürdürmek zorunda kalacaktır. Her türlü yeni siyasi yaklaşımın getireceği zarar, Avrupa açısından Şark Meselesi’nin nesnesi, ama Osmanlı’nın öznesi olan Abdülhamit’e otorite-tek adam misyonunu yüklemiştir. Abdülhamit’in mutlakiyetini eleştiren İttihat ve Terakki aynı yapıyı karakteristik şekilde fazlasıyla devam ettirecektir.

Yukarıdaki tabloya, yakın tarihimiz açısından bakacak olursak, tarih; Meşrutiyet’in “Tek Parti” misyonunu, Cumhuriyet devrinde Cumhuriyet Halk Partisine, “Tek Adam” misyonunu, halkıyla birlikte cephede bizzat savaşan Mustafa Kemal Atatürk’e yüklemiştir. Daha doğrusu şartlar böyle bir kurumsal niteliği/şahsiyeti ortaya çıkarmıştır. Aynı şekilde, Demokrat Parti, tek parti eleştirilerine rağmen, çok partili hayatın ilk iktidar partisi olmasına rağmen, doğruları ve yanlışlarıyla, Adnan Menderes’in parti içi demokrasisinde, bu rolden geri kalmış değildir.

Türkiye’de askerî darbeler, “Tek Komutan”, ve arkasından kurulan hükümetler de, “Tek Başbakan” çıkarmıştır. Türk siyasi tarihine biraz geniş açıdan bakılacak olursa, bu tablonun sebebi, özellikle son 300 yıllık tarihî süreçte Türkiye’nin içinde bulunduğu jeopolitik konum ve bu eksende maruz kaldığı olaylarla yakından ilişkilidir. Evet, bugün Türkiye Cumhuriyeti, çağdaşlaşma yolunda demokratik gelişmeler açısından çok önemli mesafeler aldı. Ancak değişim süreçlerindeki, siyasi, ekonomik belirsizlikler karizmatik liderlere, tek adamlara yer açmaktadır. Bugün Türkiye Cumhuriyetinin içinde bulunduğu problemler ortamında bu açıdan Tayyib Erdoğan’ın anlamı nedir acaba? Türkiye’de yaşanan hangi gelişme/istikrarsızlık ve güvensizlik Türkiye’de AKP iktidarını ortaya çıkarmıştır. Ve sanırım, her türlü ideolojinin üstünde biraz tarih okumak siyaset sosyolojisi açısından bizleri daha sağlıklı bir tartışma ortamına çıkaracaktır.

Ünlü Fransız düşünürü J. J. Rousseau’nun, en iyi yönetim şekli demokrasidir, ancak fazla uzun süreli yaşayamaz dediği yerdeki sorun, zemin ve zamandaki gerilimin gücünden kaynaklamaktadır. Bugün Türkiye’nin büyümesinden, kendine özgü politikalar üretmesinden rahatsız olan güçler var. Ve maalesef demokrasi ya da sözde insan hakları-özgürlük adına Türkiye’nin Başbakanını eleştirenler ne kadar masum acaba? Elbette siyasi bir otoritemiz olacak, demokratik kurul ve kararlarıyla işini yapacak. Bunlar yapılırken, bazı güçler yönetimlere istediklerini yaptıramayınca, bu otoriteyi aşağı indirmek için önce, geminin kaptanını hedef göstererek “baskıcı kötü” diyeceklerdir. Sonra yerine istediklerini yapacak birinin gelmesini bekleyeceklerdir.
Eleştiri, tartışma, tenkit elbette bilimsel açıdan gerekli yöntemlerdir. Herkes için bu erdemi göstermemiz gerekiyor! Ancak hangi ortamlarda? Küresel savaş içindeki günümüzde, demokrasilerin (?) yarattığı yeni silahlar-iletişim teknolojileri üzerinden, sosyal paylaşım siteleri üzerinden özellikle 16-23 yaş arası heyecanlarının doruğunda olan gençlerimiz için büyük tehlike zeminleri oluşturulmaya çalışılmaktadır. Gençlerimize, öncelikle yakın tarihimiz başta olmak üzere, yaşanan tarihin hatalarına düşmemeleri konusunda tarih bilincini vermemiz gerekiyor. Tarih gelecektir sözü, bugün Türkiye için çok anlamlıdır. Evet devlet kutsaldır, toplumuyla birlikte kutsaldır. Bugün yaratılan yeni din alanlarında(!), etnik, ideolojik, mezhep-cemaat kamplaşmaları ötekileştirmeler, ayrıştırmalar bir kenara bırakılmalıdır. Bu noktada Türkiye için doğabilecek tehlikelere, zararlara karşı, her türlü siyasi hesabın dışında bir tarihçi olarak, kendimi sorumlu hissediyorum. Türk tarihinin, Batı’nın demokratik havarilerine ihtiyacı yoktur. Çünkü bizim dinimizde havariler yoktur, kendisini havari sananların yerini ise tarih belirleyecektir. Yazmak ve yapmak adına, dünyayı anlamak adına, her türlü kısır döngünün üzerinde, hangi fikirde olursa olsun, ülkemin bütün insanlarını seviyor, tarih bilinciyle “ölmüş yaşayanlar olmamak “ adına, geleceğimize sahip çıkma adına biraz düşünmeye davet ediyorum! Yaşadığımız bölgenin ve tarihin verdiği misyon gereği, çağdaşlaşma olgusunun gereği, Türkiye her alanda başarılı olmak zorundadır. Saygı ve sevgilerimle!

Gelecek yazılarımızda dünün Avrupa tarihini ve günümüzün Avrupa izlenimleri, Türkiye’nin problemleri ortamında/etkileri, tarihî, sosyolojik ve düşünce tabanlı değerlendirilmeye gayret edilecektir!

.

 

Yorumlar

Önemli Not: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir. Yazılan yorumlardan konhaber.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
X
Yorum Yazma Sözleşmesi
“Sayfamızın takipçileri suç teşkil edecek, yasal olarak takip gerektirecek,hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, müstehcen, toplumca genel olarak kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir yorumu bu web sitesinin hiçbir sayfasında paylaşamazlar. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderen takipçiye aittir. KONHABER yapılan yorumlar arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Konhaber başta yukarıda sayılan hususlar olmaz üzere kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen yorum yapan takipçilerine ait ip bilgilerini ve yapmış olduğu yorumları paylaşabileceğini beyan eder ”
Türkçe العربية English